Doç. Dr. Mithat DURAK Klinik Psikolog

İnsanlığın geleceği etik değerlerle bezenmiş bilimsel çalışmalara bağlıdır. Bilimden bağımsız gelecek sadece korku yaratır.
Mithat DURAK, 05.02.2009, Bolu

Yaşlılık ile İlgili Kalıpyargılar ve Yanlış İnanışlar

3.01.2005Doç. Dr. Mithat Durak

Yaşlılık, ölümle noktalanacağı bilinen bir gerçektir. Ancak, yaşlılığın ölümle bağdaştırılması ve ölümle bir tutulması çeşitli kalıpyargı ve inanışları da beraberinde getirir.

Toplumda yaşlı denilince; bakıma muhtaç, yürüme güçlükleri olan, değişime kapalı, mutsuz, yalnız ve sosyal ilişkileri zayıflamış bir birey akla gelmektedir. Yaşlılara önyargılı yaklaşma anlamına gelen bu tür düşünceler gerçeği yansıtmamaktadır. Tecrübe ve bilgelik gibi yaşlılığın olumlu yönleri göz ardı edilerek sürekli yaşlılık ile ilgili olumsuzluklara abartılı vurgu yapılmakta, aktif ve sağlıklı yaşlılık süreci geçiren dünya üzerinde çok sayıda birey değerlendirme dışı tutulmaktadır.

Burada söz edilen toplumsal kalıpyargıların altında; bireyin sağlığını, kontrolünü ve bağımsızlığını kaybetme ya da toplumdan soyutlanmagibi çeşitli korkuları vardır. Yaşlı bireylerin, toplumun kendilerine atfettiği olumsuz özellikleri benimsemeleri, bağımsızlıklarını kaybederek temel işlevlerini yerine getirmede ve ihtiyaçlarını karşılamada diğerlerine bağımlı olma korkuları yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Yaşlı birey, “kendini yaşlı olarak kabul ettiği noktada” toplumun bakış açısını beğenmese ve kendini yaşlı hissetmese bile yaşına uygun davranışlar sergilemeye çalışır. Örneğin, yetmiş yaşındaki bir kadın, moda kabul edilen giysiler yerine yaşına uygun renklerde ve tarzda giysileri giymeyi tercih etmektedir.

Aşağıda örnekleri verilen yaşlılıkla ilgili yanlış inanış ve kalıpyargılar, yaşlılara yönelik daha gerçekçi politikaların ve modellerin geliştirilmesini engellemekte ve kuşaklar arası bağların zayıflamasına yol açmaktadır.

1. Yaşlılığın gelişim süreci yoktur. Yaşlı olmak, sona yaklaşım anlamı taşır.

Yaşlılık, diğer dönemler gibi bir değişim ve gelişim sürecidir. Yaşlı bireyler, sonu beklemek yerine, bireysel ve toplumsal açıdan önemli rolleri üstlenerek, yaşamın önceki dönemlerindeki aktiviteleri sürdürebilir ya da alternatiflerini yaratabilir. Yaşlılar; yeni sosyal ortamlara katılma, gönüllü çalışmalarda bulunma, yeni nesillere bilgilerini ve deneyimlerini aktarma, çocuk bakımında sorumluluk üstlenme ve aile gelirine katkıda bulunma gibi önemli sorumlulukları üstlenebilirler.

Gençliğinde terzilik yapan ve Atatürk’e pelerin ile mebuslara frak diken Ankara Büyükşehir Belediyesi Yaşlılara Hizmet Merkezine üye bir yaşlımızın aktardıkları, yaşlılık sürecinin kayıplarla eşleştirilmesinin bir göstergesidir: “Eşim vefat etmeden evvel Ankara’da oldukça sosyal bir yaşantımız vardı. Devlet erkanının çoğunluğu beni tanıdığı için davetlere eşimle birlikte çok sık çağırılırdık. Üç sene evvel eşim vefat etti ve benim de bu sosyal yaşantım frenlenmiş, hatta sona ermiş oldu. Yani, dünyanın terzisiydim dört köşenin bekçisi oldum.” Bu anıda bahsedilenin tersine yaşlılık; “kayıp” ile eş anlamlı görülmemeli, kişinin yeni yaşam hedefleri belirlemesine yardımcı olunmalıdır.

2. Yaşlılığı aktif şekilde yaşamak mümkün değildir.

Bu düşüncenin aksine, dünyada bir çok yaşlı, aktif şekilde yaşamına devam etmektedir. Turizm yörelerimizde gördüğümüz 60 yaş üzeri çok sayıdaki yabancı turist aktif yaşlılık sürecinin iyi bir göstergesidir. Benzer şekilde, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yaşlılara Hizmet Merkezine üye diğer bir yaşlımızın: “Gençlere örnek olmak için 68 yaşımda Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Turizm Otelcilik Bölümü’nü bitirdim. Bu sene lisans okuyacağım. Seyahat etmeyi çok seviyorum, hayatı görmek istiyorum. Restoran açmayı istiyorum veya mesleğim olan otelcilik konusunda bir otelde çalışmak istiyorum. Şu anda bir vakfa üyeyim. Hasta çocuklara bakmak için vakfa gidiyorum. Çünkü, çocukları çok seviyorum, bakmak ve yetiştirmek istiyorum. Severek yardımcı olduğumuz taktirde onları kazanabiliriz” şeklindeki ifadeleri aktif bir yaşlılık sürecine örnektir.

3. Yaşlılık, zihinsel süreçlerde zayıflık anlamına gelir.

Bellekte zayıflama, düşünme ve problem çözme gibi zihinsel yetilerde azalma ile kendini gösteren demans ya da bunama, yaşlılarda daha sıklıkla görülmektedir. Ancak, her yaşlının bunaması söz konusu değildir. Yaşam kalitesi yüksek ve üretkenliğini sürdüren ileri yaşlardaki bireylerde demansın görülme olasılığı düşüktür. Ayrıca, unutkanlık da sadece yaşlılara özgü değildir. İnsanlar gençken de bazı şeyleri unutabilirler. Gençlerdeki unutkanlık dalgınlık ve yoğun iş yükü gibi nedenlerle açıklanırken, yaşlı bireylerdeki her unutkanlık yaşlanmanın sonucu olarak görülmektedir.

4. Yaşlı kişiler, yalnızdırlar ve aileleri tarafından terk edilirler.

Bu yanlış inanış, çok sayıdaki yaşlının, çocukları, kardeşleri, arkadaşları ve komşuları ile olan iletişimi gözlenerek çürütülebilir. Özellikle, gelişmemiş ülkelerde, çocukların kendi yaşam mücadelesine odaklanmasından dolayı anne babasına ayıracak zamanlarının az olması ya da hiç olmaması, değişen değerler ve yok olmaya başlayan sosyal ilişkiler nedeniyle yaşlılar yalnızlığa itilebilmektedir. Ancak bu durumu kabullenmek, yaşlıların yardıma muhtaç ve zavallı kişiler olarak görülmesine yol açacaktır. İnsan yaşlanırken tabii ki yalnızlaşabilir. Yakın çevresindeki dostları birer birer öldükçe sosyal ilişkileri de seyrekleşmeye başlar. Fakat yaşlının yalnızlığı, çevresindeki insan sayısı ile ilintili değildir. Yalnızlığı niceliksel veriler yerine ilişki kalitesi ile açıklamak daha doğru bir yaklaşımdır.

Yalnızlaşma duygusunu ortadan kaldırmanın yolu; yaşlılar için gençlerden uzak bir ortamda, hoşlanacakları kabul edilen eğlenceler, kutlamalar, geziler, piknikler ve çeşitli aktiviteler organize etmek değildir. Tam aksine, yaşlıların diğer yaş grubundaki bireylerle birlikte yaşamı paylaşabilecekleri ortamların oluşturulması gerekir.

5. Yaşlıların çoğu, huzurevlerinde yaşar ve çeşitli hastalıklar nedeniyle yatağa bağımlıdır.

Yaşlıların çoğunluğu toplum içinde yaşar. Devletin, yerel yönetimlerin, çeşitli dernek ve vakıfların ya da özel kişilerin açmış olduğu huzurevlerinde yaşamını sürdüren yaşlı sayısı oranı çok düşüktür. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün 2003 yılı verilerine göre altı milyona yaklaşan 65 yaş ve üstü bireyler için huzurevlerinin kapasitesi binli rakamlarla ifade edilmektedir. Huzurevlerindeki yatak kapasitesinin sınırlılığı ve ekonomik açıdan yaşlının huzurevi giderini karşılayamaması gibi etkenlerin yanı sıra yaşlı bireylerin yaşadıkları ortamdan ayrılmak istememesi bu sayının düşüklüğünü açıklamaktadır. Huzurevinde kalma yaşlılıkta son tercih olarak düşünülmektedir.

Yaşlıların yatağa bağımlı olarak yaşadıkları düşüncesi de yanlıştır. Yapılan bir araştırmaya göre evde yaşayan yaşlıların; % 5’inin ciddi sağlık sorunları, % 11-16’sının ise hareketlerinde sınırlılıklar vardır. Bu yaşlıların sadece % 8’i yatağa bağlıdır. Amerika Birleşik Devletleri Nüfus Bürosuna göre, yaşlının günlük işlevlerindeki sınırlılıklar daha çok 85 ve üzeri yaş grubunda görülmektedir. Yine de bu yaş grubundaki bireylerin yarıdan fazlası günlük işlevlerini yerine getirebilmektedir.

 Kaynak:

Durak, M. (2004). Yaşadığı Ortamda Yaşlıya Hizmet Modeli. Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi, Yaşlılara Hizmet Merkezi Yayınları.

yorum